Belirsizliği Kim Ödeyecek?

Zamansız görünebilir ama bugün biraz “teori” takılalım.

Diyelim ki gezegenin birinde zeki yaratıklar evrimleşmiş. Öyleler ki, öngörülebilirlik, tahmin edilebilirlik uğruna büyük fedakârlıklar yapmaya razı bir zihinleri var. Yani mesela önlerine,

  • önümüzdeki on yıl boyunca her ay yüz gbp (gezegenin para birimi) kazanmak
  • önümüzdeki on yıl boyunca her ay, yüzde seksen ihtimalle on, yüzde yirmi ihtimalle ise altı yüz gbp kazanmak

seçenekleri konduğunda, ikinci ihtimalin beklenen değeri bariz bir biçimde daha yüksek olduğu halde, ilkini tercih ediyor olsunlar.

Yine diyelim ki mahut gezegenin ekonomik kuralları, bilhassa ekonominin büyüdüğü dönemlerde, kaçınılmaz olarak belirli bir oranda dalgalanma üretmek zorunda olsun. Yani, nüfusun en azından belirli bir bölümünün düzenli ve büyüme oranında artan geliri olmaması bir zaruret olsun. Sözünü ettiğimiz kesimin geliri aniden onda birine düşebilir olduğu gibi, aniden on katına, hatta yüz katına da çıkabilir olsun.

Yani?

Nüfusun tamamı beklendik, öngörülebilir, büyüme oranında artan bir gelir talep ederken, bu lükse sadece nüfusun belirli bir yüzdesi, diyelim yarısı sahip olabilir olsun.

Yani?

Nüfusun yarısı, nüfusun diğer yarısına belirsizliği, dalgalanmayı ihraç etmek zorunda olsun.

Ve yine diyelim ki, malum gezegende siyaset de, kimin dalgalanmayı kime ihraç edeceğini belirleme mücadelesi olsun.

Diyebilirim ki dünya, büyük ölçüde böyle bir gezegen. Biz o gezegende evrimleşmiş zeki yaratıklarız. Ekonomimiz kaçınılmaz olarak dalgalanma üretmek zorunda ve biz dalgalanmadan hoşlanmıyoruz. Gerek uluslararası ve gerekse ulusal siyaset faaliyetinin esas fonksiyonu, dalgalanmanın kimin hissesine düşeceğine karar vermekten ibaret. (Bütün bu tespitlerime, her birinin istisnaları olduğunu baştan kabul ederek, sayısız delil getirebilirim. Ama uzun sürer. Size “manalı” geldiyse, kâfidir. Gelmediyse, belki başka mecralarda açıklamaya çalışırım.)

Ama…

Biz zeki yaratıklar, hangi oranda dalgalanmadan kaçınmak için ne kadar bedel ödeyebileceğimiz hususunda pek de bilgilenmiş değiliz. Bu hususlara kafayı takmış değiliz yani. Ama tarım devrimi sürecinde büyük büyük dedelerimiz, babalarının ve dedelerinin çalıştığından yüzlerce defa fazla çalışmayı göze aldılar, belirliliği bir nebze artırmak uğruna. Hayat standartları da, yaşam süreleri de düştü. Sanayi devrimi sürecinde de… Yani belirliliği “nispeten” artırabilmek için, avcı/toplayıcı dedelerimizin, görseler, bize” manyak mı bunlar, dertleri ne ki” diye bakmalarına sebep olacak kadar çok emek harcıyoruz. Az bir belirlilik için çok bedel…

Esas mühimi, ekonominin dalgalanma üretmek zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten hoşlanmıyoruz. Biz dalgalanmadan hoşlanmıyoruz ya, olmaması gerekir. Ama var. Hep şer güçler yüzünden. O şer güçleri frenlesin, engellesin, dünyayı belirli, öngörülebilir kılsın diye tanrılara ne adaklar adadık, ne kurbanlar verdik. Sonra, belirsizliğin ve dalgalanmanın esas kaynağı olan tabiatın kaprislerini tanrılara rüşvet vererek çözmek yerine, tabiatı “dizginleyerek” çözmeye giriştik. Eh, ekonomiyi büyük ölçüde tabiattan ve tabiatın kaprislerinden bağımsızlaştırdık. Belirlilik ve öngörülebilirlik de arttı.

Peki, belirlilik ve öngörülebilirlik, sadece tabiatın kaprislerini dizginleyip, tabiatın yarattığı belirsizliği bastırdığımız için mi arttı? Kısmen öyle ama sadece o sebeple değil. Belirsizliği dünyanın belirli bölgelerinden başka bölgelerine, her bölge içinde de belirli sosyal gruplardan diğerlerine ihraç ettiğimiz için de arttı. Siyasetin “teknolojisi” geliştiği için. Yani aslında belirlilik yine belirli kesimler için arttı ve belirliliğin mesela “tabiatı dizginleyecek bilgi ve beceriler yüzünden arttığı” masalı da o kesimler tarafından imal edildi.

Yani…

Biz zeki yaratıklar, hâlâ belirsizliğin tümüyle ortadan kaldırılabilir olduğundan, eğer ortadan kalkmıyorsa şer güçler yüzünden kalkmadığından eminiz ve belirsizliği başkalarına ihraç eden kesimler bizim bu inancımızı istismar ediyor. Dolayısıyla bu belirsizliğe “sebep olan” şer güçlerle dövüşmek için muhtelif işler yapıyoruz. Kimimiz ölüyoruz, kimimiz marş söylüyoruz mesela…

Belirsizlik/dalgalanma, sadece tabiatın kaprislerinden kaynaklanan bir şey değildi/değil. Ekonomi, özellikle de büyüyorsa, belirsizlik/dalgalanma üretmek zorunda. Ekonominin karakteristiği bu. Dolayısıyla da birileri, belirsizliğin/dalgalanmanın maliyetlerini ödemek durumunda. Eğer onu eşit biçimde üleşmeye razı değilsek —veya onun eşit biçimde üleşilmesi, tabiatı icabı imkânsızsa— birilerine ya rızasını alarak veya zorla bu maliyetlerin ödetilmesi gerekiyor.

Belirsizliğin/dalgalanmanın maliyetlerini ödemek zorunda olanların bir bölümü, nispeten küçük bölümü, işin tabiatı icabı, o maliyetleri diğerlerine ihraç etmiş olanlardan daha hızla zenginleşiyor. Zenginliği ile birlikte gücü de artmış olanlar, teorik olarak, belirsizliği diğerlerine ihraç etme gücünü bir biçimde konsolide etmiş olanların arasına katılıp asimile olmakta bir “çözüm” görebilirler. Gördüler.

Ama artan büyüme hızına paralel olarak, dünyanın dört bir yanında (a) belirsizlik/dalgalanma arttı, (b) büyümedeki artışa paralel olarak, kendilerine belirsizlik dayatılmış olan kesimlerin toplam hissesi arttı, (c) artan toplam hisse bir yandan güç kazananların sayısını, bir yandan da onların gücünü artırdı, (d) belirliliğin keyfini sürenler, öte tarafta yükselen çok sayıda kişiyi asimile edebilecek kıvraklığı sergileyemedi, (e) belirsizliğe maruz kalanların arasında kısa sürede çok sayıda ve çok güçlü oyuncunun sahneye çıkması, neredeyse bütün dünyada, uzun süredir belirli bir stabiliteye sahip olan oyunun dengesini bozdu.

Ama biz, yani dünya gezegeninde evrimleşmiş zeki yaratıklar, meseleyi bu veya benzer biçimde tahlil etmek için gereken eforu harcamadık/harcamayız. Dolayısıyla biz, her vakit yaptığımız gibi, “öteki”ne bakarak pozisyon aldık/alıyoruz. Dünya düzenli, belirli, öngörülebilir olmalıydı. Değildi, artık hiç değil. “Vay, birileri (kapitalistler, küreselciler, Çinliler, dinsizler, gayri milliler) belirsizliği artırıyorlar” ve/veya “belirsizliği azaltmak için birilerinden kurtulmamız gerekiyor” ve/veya “belirsizliği onlar üstlensinler”. Kanada’nın çeliğine ve alüminyumuna yüksek vergi koydukları için Amerikalılar daha zengin olmayacaklar, daha çok çalışıp daha yoksul olacaklar. Ama Amerika’da belirsizlikle malul olanların sayısı ve oranı düşecek.

İrrasyonel mi görünüyor? Değil. Son derece rasyonel. Çünkü esas talep daha az çalışıp daha zengin olmak değil. Daha az belirsizliğe maruz kalmak.

Belirsizliği geriletmenin pek denenmemiş, kısmen denendiğinde iflas etmiş formülleri var, iman ettiğimiz. Mesela solculuk gibi, ulusalcılık gibi, dindarlık gibi formüller. Dikkat ederseniz hepsi, özünde, belirsizliğin giderilebileceği inancıyla birlikte, o geriletme sürecinde hissesine daha yüksek belirsizlik düşenlerin rızasını sağlama teşebbüsleridir —“sıkın dişinizi, bugünlük şunlara katlanın, yarın kimse için belirsizlik kalmayacak”. Bugün geldiğimiz noktada, sözünü ettiğim formüllerin her biri, belirsizliği “diğerine” dayatma enstrümanlarından ibaret hale gelmiş durumda. Eskiden de belirsizliği diğerine dayatmak için kullanılıyorlardı ama bugün “sadece” bu fonksiyona sahipler.

Uzun insanlık tarihi, bence, sadece “belirsizliği azaltma ve kalanı da başkalarına dayatma” perspektifiyle anlaşılabilir. Günümüzde, içinde yaşıyor olduğumuz devrimi devrim kılan en önemli vasfı da, (a) insanlığın hatırı sayılır bir kesiminin belirsizliğe katlanma eşiklerinin yükselmiş olması ve (b) “herkese kısmi belirlilik” sağlayabilecek ölçüde zenginleşmiş olmamız.

Putin’in, Erdoğan’ın var olmasını sağlayan ve nihayetinde Trump’ı sahneye çıkaran “eski” dinamikler ile, bilhassa Avrupa’da yükselen —Corbyn’i, Macron’u yükselten— “yeni” direnç noktaları arasındaki gerilim, çok geçmeden, mesela on yıla varmadan, yeni yükselenlerin lehine çözülecek. Neticede birçok yerde herkese sabit vatandaşlık geliri ödenecek mesela. Bence mesele, bu çözüm sürecinde ne kadar acı çekileceğinden ve Türkiye’nin hissesine bu acının ne kadarının düşeceğinden ibaret. Bilmediğim şeyler bunlar yani.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et