Ay: Eylül 2018

Alacaklılar, Borçlular

Adı mühim değil biri, benim de dâhil olduğum bir WhatsApp grubunda aşağıdaki fotoğrafı paylaşmış. Paylaşılsın diye böyle şeyler üretip duranlar var, anladığım kadarıyla. Ve bana muhtelif yerlerden yağanlara bakılırsa, bunları üretip duranların estetik anlayışları, liseye yollanmayıp eve kapatılmış ergen genç kız romantizminden ibaret. Neyse, meselemiz bu değil. Lades nedir bilmeyen olabilir mi? Gençlerin arasında olabilir

Tüketmeyeceksek…

Dünyanın halleri hakkında, dün yazdıklarıma ilave olarak bugün başka şeyler yazmayı planlıyordum. Duvar’a düşen bir haber yüzünden fikrimi değiştirdim (https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/09/10/ingilterede-sendikalardan-cagri-mesai-haftada-dort-gune-dusurulmeli/) . Okursanız göreceksiniz, haber tuhaf —eğer tercüme hatası yoksa. Neymiş, “bu yüzyıl içinde haftada dört günlük mesai mümkün olacak”mış. Bence yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmadan, nüfusun büyük bölümü “hiç çalışmıyor” olacak. Neyse… Sendikaların “teknolojinin işçilerin değil

Harari’nin Kâbusu

“Mert Fırat diye biri varmış” dedim, kız kardeşim çok güldü. Şimdi de “Harari diye biri varmış” diye başlayacağım, daha komik olacak. E evet, kitaplarını duymuştum, trende, kafelerde gençlerin elinde, kızımın evinde görmüştüm. Kızım hararetli hararetli söz etmişti Sapiens’den. Ama o kitapların yazarının bu adam (https://www.dunyahalleri.com/21-yuzyil-ekonomisinin-ana-urunleri-tekstil-arac-ve-silahlar-degil-bedenler-beyinler-ve-zihinler-olacak/) olduğunu bilmiyordum. Meseleyi kişisel almayın diyeceğim de… “Diyelim ki 10

Ankara’nın Hayalleri

Tahran’da Erdoğan, bildiğiniz gibi, Putin ve Ruhani ile görüştü. Sonrasında, “canlı yayında” bir takım açıklamalar yapıldı. Bildiğiniz şeyler işte… Bende oluşan intiba şöyleydi: Erdoğan Tahran’a giderken Ankara’da aldığı brifingde, “Reis, bildiğin gibi İdlib bizim, vali mali atadık, bizim toprağımız sayılır ama henüz muhtelif protokol işleri var, fethin resmî olarak ilan edilmesi işi biraz gecikti” filan

Almanya Nire, Türkiye Nire

Yıldıray Oğur bence okunması gereken bir yazı yazmış (http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/biz-daha-cok-degiliz-7870). Bizim hakkımızda söylediklerine ihtiyatla yaklaşmakta fayda var ama bence yazıyı kıymetli kılan, zaten, Almanlar hakkında söyledikleri. Eh, her topluluğun içinde öyleleri de var böyleleri de… Oğur’un anlattığı Almanları yaptıklarını yapmaya “kışkırtan”, öyle olmayan Almanlar neticede. Ve eğer Almanya’da siyasi iktidar, “yahu bir dakika” diyen herkesi vatan

Üç Sosyoloji

Dün üç sosyolojiden söz etmiştim. Birincisi, Türkiye’de Erdoğan’ı, ABD’de Trump’ı, Britanya’da May’i “taşıyan” sosyoloji. Rahatlıkla iddia edebilirim ki, bir “sınıf” gibi davranıyorlar. Sınıf siyaseti yürütüyorlar. Marks’ın terminolojisine göre sınıf sayılamazlar ama “biricik” meseleleri var: Hâkim sınıfı geriletmek, onların hissesini ele geçirmek. Türkiye’de mesela, memleketin en can yakıcı problemi olarak görülen Kürt meselesinde, partileri açılım ilan

Bakü’de Türk Dizileri

Yedi, sekiz yıl önceydi, Bakü’de bir akşam yemeğindeydik. Birkaç gündür birlikte çalıştığımız birkaç Azerbaycanlı rektörün eşleri de bize katılmışlardı. Hanımlarla anlaşmak, rektör eşleriyle anlaşmaktan kolaydı, Türkiye Türkçesiyle konuşuyorlardı neredeyse. Nedenmiş? Çünkü hanımlar Türk dizilerini seyrediyorlarmış. Çok geçmeden öğrendik ki, Azerbaycan devleti, Türk dizilerinin Azerbaycan Türkçesini deforme ediyor olmasından rahatsızmış. Ve galiba dublajsız yayınlanmasını da yasaklamışlar.

Küreselleşme ve Kestane Kebap

İlhan Uzgel’in önceki gün alıntıladığım küreselleşme tarifi, bence, yağmuru sokaktaki şemsiyelerle, evde —daha kötüsü yabancı bir mekânda— mahsur kalmakla, ıslanmakla, ıslanıp hasta olmakla, depresif ruh durumuyla filan tarif etmeye benziyor. Yağmur yağdığında bu söylediğim şeyleri gözlüyor muyuz? Gözlüyoruz. Ama yağmur ne bu neticelere yol açmak “için” yağıyor ve ne de bir yerlerde birileri bizi eve

Küreselleşme, Malatyalılık, Boğaziçililik

Mert Fırat diye biri varmış, reklamlarda filan görüyordum da, adını bilmiyordum. Didem Soydan adında da bir manken varmış. Bilmiyordum, Mert Fırat’ın evlenmesi sayesinde öğrendim. Mert Fırat’ın evlendiği kadın kına gecesi yapmış, Soydan da “kızı Malatya’dan çıkarabilirsiniz ama Malatya’yı kızın içinden çıkaramazsınız” diye bir tweet atıp olaya “müdahil” olmuş. Muhtemelen bütün bu olanları biliyorsunuz da, ben

Boğaziçi Üniversitesi’nin İşi Ne?

Yazmak istediğim, birbiriyle alakasız bir yığın şey vardı, Boğaziçi Üniversitesinin 2018 yerleştirmeleriyle alakalı bir tweetinin altındaki tweetleri görünce… Her bir şey ehemmiyetini yitirdi. Ne diyeyim? Twitter hesabım yok. Twitter’ın nasıl çalıştığı hakkında bir fikrim de yok. Benim ekranımda görünen https://twitter.com/UniBogazici/status/1035536575176863745 adresinin altında hep aynı tweetler mi görünüyor, bilmiyorum. Kendimi garantiye almak için, bir bölümünün ekran